Bongomia’nın Kalbinde Bir Saray: O Sarayın İçinde de Bir Prens
Son zamanlarda ekrana kilitlenmemi sağlayan bir dizi varsa, o da Prens. Giray Altınok ve Kerem Özdoğan hem kamera arkasında hem de önünde öyle bir iş çıkarmışlar ki, izlerken sadece gülmüyor, aynı zamanda zekice yazılmış her repliğe hayranlıkla bakıyorsunuz. Absürt komedi adına bu topraklardan çıkan en özgün işlerden biri bence.
Dizideki karakter isimleri bile başlı başına bir başarı. Rastgele gibi duran ama karaktere tam oturan isimler bunlar. Mesela "Hasharia", "Elçi Sangu, "Kaleş" gibi isimler ilk duyduğunda gülümsetiyor ama karakterle o kadar örtüşüyor ki, başka bir isim düşünemiyorsunuz. Bu detaylar dizinin ne kadar incelikli yazıldığını gösteriyor.
Her bölüm farklı bir ülkeyi absürt bir şekilde eleştirmeleri, aslında sadece bir parodi değil; çok katmanlı bir hiciv. Herkesin merak ettiği konulardan biri de şuydu: “Peki sıra Osmanlı'ya geldiğinde ne yapacaklar?” İşte orada dizi bambaşka bir seviyeye çıktı... Mehterin girdiği sahne, Fatih karakterinin sahneye çıkışı... O sahnede oynayan oyuncunun bile bedenine oturan ağırlığı, tarihin yükünü hissettiği çok belliydi.
Son sezonlara doğru ise dikkat çeken bir şey daha oldu: Dizi, yavaş yavaş ciddiyetini artırdı. Bu, bence çok yerinde bir karardı. Zira absürt komedi, sürekli aynı tonda giderse bir noktadan sonra kendini tekrar etmeye başlar. Senaristler bunu çok iyi ayarladı. Mizahın dozunu kaçırmadan, karakter gelişimi ve duygusal derinliklerle yoluna devam etti.
Hem oyunculuklar, hem diyaloglar, hem de reji açısından baktığınızda Prens gerçekten de çok güçlü bir yapım. Sadece “güldüren bir dizi” değil, aynı zamanda düşünmeye sevk eden bir dizi. Her bölümde detaylara saklanan küçük eleştiriler, kültürel göndermeler ve yer yer içe dokunan sahneler… Bütün bunlar Prens’i klasik bir komedi dizisinden ayırıyor.
İzlemeyen varsa, çok şey kaçırıyor. İzleyenler ise her sahnede yeni bir detay fark ediyor. Bu da gerçek bir işçilik göstergesidir.
Benim için Prens, sadece bir dizi değil; yerli mizahın ne kadar evrensel, ne kadar cesur ve ne kadar yaratıcı olabileceğinin kanıtı. İzlemeyen çok şey kaçırıyor. İzleyenlerse her sahnede yeni bir detay fark ediyor.
Ve biz izleyici olarak artık şunu çok iyi biliyoruz:
“Biz Bongomia’lıyız... bizde aileye yamuk olmaz.”