Bir Başka Dünyaya Açılan Sinema Salonlarının Kayboluşu...
Rabia Tillem, 2002 Denizli doğumludur. Necmettin Erbakan Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunudur. Yaklaşık olarak 1 yıldır Medyavuz reklam ve danışmanlık hizmetlerinde metin yazarlığı ve haber editörlüğü yapmaktadır. En büyük hobilerinden biri film izlemek ve resim çizmektir.
İlkokul yıllarından beri sinemaya gitmek benim için her şeyden farklı bir deneyimdi. O zamanlar elimde harçlık biriktirir, bilet almak için heyecanla gişeye koşardım. Ortaokulda, lisede ne zaman yeni bir film çıksa, arkadaşla plan yapmadan duramazdım. Sinema salonu, hayatımızdaki küçük kaçış noktalarından biriydi. Okulun, sınavların, evdeki sorumlulukların dışında bir nefes alanıydı sanki.
Salona girdiğimiz an bambaşka bir dünyaya geçerdik. O devasa perdenin karşısına geçip ışıklar sönünce, yanımdaki insanları bile unutur, hikâyeye karışırdım. Hatta reklamlara bile bakmayı severdim; çünkü o atmosferin bir parçasıydı. Kocaman koltuklarda yan yana oturup film boyunca aynı duyguları paylaşmanın çok başka bir anlamı vardı.
Şimdi elimizin altında onlarca platform var. En yeni filmler bile bir tıkla açılıyor. İtiraf edeyim, pijamalarla yatakta film izlemek rahat. Kahveni koyup istediğin anda durdurup mutfağa gitmek, geri sarmak, tekrar açmak büyük kolaylık. Ama kolay olan her şey, nedense biraz ruhunu kaybediyor gibi.
O eski kalabalıkları özlüyorum. Film bitince ışıklar yanar, herkes salonu ağır ağır terk ederdi. Çıkışta sırf “nasıl buldunuz?” diye sorup yorumları dinlemek bile ayrı bir keyifti. Şimdi filmi bitirince telefonumu alıp arkadaşlarıma mesaj atıyorum. “İzledin mi?” diye sormak bile bazen unutuluyor. Çünkü her şey hızlı. Her şey yalnız.
Bazen neredeyse bomboş sinema salonlarına denk geliyorum. O kadar sessiz oluyor ki insanın içi burkuluyor. Eskiden bilet bulmak için uğraşırdık, şimdi tek başına dev bir salonda oturuyorsun. O kalabalığın heyecanını paylaşmayınca, film de eksik kalıyor sanki.
Evet, dijital platformlar büyük rahatlık. Filmler artık ulaşılmaz değil, hatta fazla ulaşılabilir. Ama ben o koltukların gıcırtısını, patlamış mısır kokusunu, herkesle beraber nefesini tutmanın hissini özlüyorum. O anı hiçbir ekranın yaşatamadığını düşünüyorum.
Belki bir gün o kalabalık salonlar yine dolar. Yine hep beraber güler, ağlar, alkışlarız. Ama o güne kadar, kocaman bir perdenin önünde izlediğim filmlerin yerini hiçbir şey doldurmayacak gibi geliyor. Çünkü sinema, sadece bir ekran değil. O karanlık salon, paylaşılan bir hikâye, ortak bir heyecan. Ve ben o büyüyü hâlâ çok özlüyorum.