Bir Tabak, Bir Dünya Fark
Yurtdışında çok vakit geçiren biri olarak, bazen kendimi sadece işimle değil, kültür farklarıyla da mücadele ederken buluyorum. Bugün de biraz yemek kültüründen bahsetmek istiyorum. Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesine gidiyorum; çalışıyorum, gözlem yapıyorum... Ama ne zaman yemek vakti gelse, içimden bir “bizim sofralar nerede” diye geçirmeden edemiyorum.
Avrupa’da porsiyonlar gerçekten çok büyük. Öyle ki, tek bir tabak geliyor ama sanki iki kişilikmiş gibi. Bizde de çok yemek olur ama biz bu işi çeşitlilikle çözeriz. Zeytinyağlısı, salatası, çorbası, ana yemeği derken tabak tabak gelir, ama her şey kararındadır. Orada ise tek çeşit geliyor, ama kazanla.
Bir de şu var ki, bizim damak tadımızı gerçekten seviyorlar. Öyle ki, bizim döner bile onlarda “Alman Döneri” olmuş. Soslarla, yeşilliklerle, bazen hiç alakası olmayan ekmekle, bizim döneri başka bir şeye çevirmişler. Adına da “Alman Döneri” demişler. Ve ne acı ki, şimdi bu Alman döneri Türkiye’de bile yayılmaya başladı. Düşünsenize… Bizim kendi yöresel yemeğimiz, orada evrim geçirip geri dönüyor, hem de sıra beklenerek.
Peki biz niye kendi dönerimizi böyle sahiplenemedik? Neden bir Alman bizim yemeğimizi daha iyi pazarlayabiliyor da biz yapamıyoruz? Sokakta, köşe başında harika döner yapan bir ustanın dükkanını görmeyen insanlar, şimdi Alman döneri için sıraya giriyor. “Instagram’da gördüm” deyince, tat değişiyor sanırım…
Bir de şu kahvaltı meselesi var. Almanya’dayken en çok özlediğim şey kahvaltı. Orada bir kahve, bir kruvasan… Hadi bilemedin minik bir sandviç. Ama bizde kahvaltı bir ritüeldir. Sofra kurulur, peynirinden zeytinine, reçelinden yumurtasına, hatta böreğine kadar her şey olur. Sadece doymak değil mesele, o sofrada muhabbet vardır, birlik vardır. Hele bir de mangal kurulmuşsa… Mahalle toplanır, akrabalar çağrılır, mangal başında iki lafın belini kırmak ayrı bir keyiftir.
Oradayken bu sıcaklığı özlüyorum. Bizim sofralarımız sadece karın doyurmaz; gönül doyurur. Belki de bu yüzden Avrupa’nın dev porsiyonlarına rağmen bizim mutfağımız daha tatmin edici gelir bana.
Yemek sadece yemek değildir. Kültürdür, aidiyettir, kimliktir. Umarım bir gün kendi değerlerimize kendi elimizle değer biçmeyi öğreniriz. Döner bizimdir, kahvaltı bizimdir, mangal bizimdir. Ve en önemlisi: bu samimiyet bizimdir.