Bahçeli: Netanyahu için hesap günü yakındır
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Refah'a operasyon tehdidinden geri adım atmayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun müzakere sürecini dinamitlediğini söyledi. MHP lideri Bahçeli, "Netanyahu ve yönetimi için hesap günü yakındır. Netanyahu'nun bedel ödemesi artık bir insanlık ve hukuk namusudur." diye konuştu.MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu.MHP lideri Bahçeli, "Hayat serüveni ve siyaset sürecinin, bazı şeyleri sona ve sonraya bırakacak kadar uzun olmadığını bilecek deneyime sahibiz. Bu nedenle üşenmeyeceğiz, gecikmeyeceğiz, ertelemeyeceğiz, asla da vazgeçmeyeceğiz." dedi.Hangi şartların tazyik ve tesiri altında kalırlarsa kalsınlar, hakikati haykırmaktan çekinmeyeceklerini dile getiren Bahçeli, "55 yıllık siyasi tecrübeyle ifade ediyorum ki suyun üstünde bile yürüsek 'yüzme bilmiyorlardı' diye eleştirenler çıkacak, bu nedenle işimize bakacağız, önümüze bakacağız, haklı ve tarihi mücadelemizden hiç taviz vermeyeceğiz." ifadelerini kullandı. Zulüm karşısında mazlumların yanında olduklarını, bunun bir siyaset meselesi değil, inanç ve insanlık ödevi olduğunu vurgulayan Bahçeli, "Elinizi vicdanınıza koy desek, koyacak yer bulamayacak kimi insanların elbette bizi anlamasını beklemiyor, böylesi bir hayale kapılmıyoruz. Çıkarlarına ters düşenleri, yollarına taş koyanları, rüzgarlarını kesenleri on metrelik kuyuya itip beş metrelik iple kurtarma rolüne soyunan tatlı su kurnazlarını tanıyor, biliyor, ibretle takip ediyoruz." yorumunu yaptı. Yerli yersiz sırtlarını sıvazlayanları da gördüklerini kaydeden Bahçeli, "Buna dikkat ve teenniyle yaklaşıyoruz. Aslında sırtımızı sıvazlarken bıçak sokacak yer arama ihtimallerini hiç de yabana atmıyoruz." dedi. "TÜRK POLİSİNE DÜŞMANCA SALDIRANLAR, BİLİNİZ Kİ HAÇLI KALINTISI VE DÜŞMAN BAKİYESİDİR" MHP Genel Başkanı Bahçeli, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü intikam gününe tahvil etmek için çırpınan şehir eşkıyasının meselesinin ne emek ne de dayanışma olduğunu belirterek, "Tıpkı ağababaları Marx gibi hayatlarında tek bir fabrikaya girmemiş, tek bir emekçinin elinden tutmamış bu güruhun aklı rehinli, iradesi ipotekli, vicdanı da tutsaktır. 1 Mayıs’ta yalnızca görevini yapan ve sağduyulu tavrı sebebiyle övgü alan Türk polisine düşmanca saldıranlar, nefretle muamele edenler, biliniz ki, haçlı kalıntısı ve düşman bakiyesidir." değerlendirmesinde bulundu. Hayatları miskinlik, tembellik, hainlik ve tufeyli utanmazlıkla geçen küçük bir azınlığın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde sahneye çıkıp Taksim'e yürüme ve burada gösteri yapma gayesinin maksatlı olduğunu dile getiren Bahçeli, "Emek ve Dayanışma Günü'nü ülkemin her yerinde kutlamak mümkündür. Peki bu Taksim ısrarı niyedir? Buradaki amaç nedir? Emek ve dayanışmayla Taksim'in ne alakası vardır? 1 Mayıs 1977'deki acıklı ve vahim hadiselerin tekrarı mı planlanmaktadır? Taksim inadının altında yatan hesap nedir?" diye sordu. Emekle, emekçiyle, üretimle, alın teriyle, helal kazançla hiçbir bağ ve bağlantısı olmayan "üç beş haydudun" 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü terörize etme çabasının, emek ve emekçi düşmanlığına hizmet olduğunun altını çizen Bahçeli, "Cumhuriyet Halk Partisi'nin, DEM'in ve marjinal partilerin bu düşmanlığa çanak tutmaları kimin kiminle yol yürüdüğünün tevsik ve teyit edilmiş özetidir." dedi. Taşla, sopayla, flamayla ve fiziken şiddete maruz kalan ancak sabır ve sağlam duruşundan vazgeçmeyerek birilerinin istediği tuzağa düşmeyen Türk polisiyle iftihar ettiğini dile getiren Bahçeli, "Polislerimiz asıl emekçidir, bunu görmeyenler zalimdir, zillettir, cümlesiyle haindir." diye konuştu. "NETANYAHU VE YÖNETİMİ İÇİN HESAP GÜNÜ YAKINDIR" Türkiye'nin, Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail aleyhine açılan soykırım davasına müdahil olma kararının çok önemli bir adım olduğunu ifade eden Bahçeli, "Geçen hafta İsrail'e yönelik ticaretin durdurulması da ülkemizin insani ve vicdani çerçevede ne alırım, ne kaybederim çetelesi tutmadan yaptığı muazzam bir siyasi hamledir. Böylelikle Türkiye'nin İsrail ile ticaretini diline dolayıp fitne çıkaranların hesabı bozulmuştur." yorumunu yaptı. İslam İşbirliği Teşkilatı 15'inci Zirvesi'nde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın İslam ülkelerine yönelik "İsrail'i durdurmalıyız, ya barışla ya da zorla" sözlerinin kararlı ve korkusuz bir mesaj olduğunu ifade eden Bahçeli şöyle devam etti: "Netanyahu ve yönetimi için hesap günü yakındır. Bundan kaçış ve kurtuluş diye bir şey söz konusu değildir. 35 bin masumun dökülen kanı Netanyahu'yu inşallah boğacaktır. Dünyada en sağır edici ses, acı çeken bir mazlumun suskunluğudur. Mazlumun suskunluğunu ise hiç kimse yanlışa yormamalıdır. Hem Türkiye hem de dünyada pek çok ülke zalim İsrail'e karşı ayaktadır. Hazreti Ali'nin dediği gibi mazlumun öç aldığı gün, zalimin zulmettiği günden daha korkunç olacaktır. O gün için geri sayım başlamıştır." İsrail'in Gazze katliamının pek çok ülkede protesto edildiğini hatırlatan Bahçeli, "Demokratik ve meşru gösterilere zorbalıkla karş
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Refah'a operasyon tehdidinden geri adım atmayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun müzakere sürecini dinamitlediğini söyledi. MHP lideri Bahçeli, "Netanyahu ve yönetimi için hesap günü yakındır. Netanyahu'nun bedel ödemesi artık bir insanlık ve hukuk namusudur." diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu.
MHP lideri Bahçeli, "Hayat serüveni ve siyaset sürecinin, bazı şeyleri sona ve sonraya bırakacak kadar uzun olmadığını bilecek deneyime sahibiz. Bu nedenle üşenmeyeceğiz, gecikmeyeceğiz, ertelemeyeceğiz, asla da vazgeçmeyeceğiz." dedi.
Hangi şartların tazyik ve tesiri altında kalırlarsa kalsınlar, hakikati haykırmaktan çekinmeyeceklerini dile getiren Bahçeli, "55 yıllık siyasi tecrübeyle ifade ediyorum ki suyun üstünde bile yürüsek 'yüzme bilmiyorlardı' diye eleştirenler çıkacak, bu nedenle işimize bakacağız, önümüze bakacağız, haklı ve tarihi mücadelemizden hiç taviz vermeyeceğiz." ifadelerini kullandı. Zulüm karşısında mazlumların yanında olduklarını, bunun bir siyaset meselesi değil, inanç ve insanlık ödevi olduğunu vurgulayan Bahçeli, "Elinizi vicdanınıza koy desek, koyacak yer bulamayacak kimi insanların elbette bizi anlamasını beklemiyor, böylesi bir hayale kapılmıyoruz. Çıkarlarına ters düşenleri, yollarına taş koyanları, rüzgarlarını kesenleri on metrelik kuyuya itip beş metrelik iple kurtarma rolüne soyunan tatlı su kurnazlarını tanıyor, biliyor, ibretle takip ediyoruz." yorumunu yaptı. Yerli yersiz sırtlarını sıvazlayanları da gördüklerini kaydeden Bahçeli, "Buna dikkat ve teenniyle yaklaşıyoruz. Aslında sırtımızı sıvazlarken bıçak sokacak yer arama ihtimallerini hiç de yabana atmıyoruz." dedi. "TÜRK POLİSİNE DÜŞMANCA SALDIRANLAR, BİLİNİZ Kİ HAÇLI KALINTISI VE DÜŞMAN BAKİYESİDİR" MHP Genel Başkanı Bahçeli, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü intikam gününe tahvil etmek için çırpınan şehir eşkıyasının meselesinin ne emek ne de dayanışma olduğunu belirterek, "Tıpkı ağababaları Marx gibi hayatlarında tek bir fabrikaya girmemiş, tek bir emekçinin elinden tutmamış bu güruhun aklı rehinli, iradesi ipotekli, vicdanı da tutsaktır. 1 Mayıs’ta yalnızca görevini yapan ve sağduyulu tavrı sebebiyle övgü alan Türk polisine düşmanca saldıranlar, nefretle muamele edenler, biliniz ki, haçlı kalıntısı ve düşman bakiyesidir." değerlendirmesinde bulundu. Hayatları miskinlik, tembellik, hainlik ve tufeyli utanmazlıkla geçen küçük bir azınlığın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde sahneye çıkıp Taksim'e yürüme ve burada gösteri yapma gayesinin maksatlı olduğunu dile getiren Bahçeli, "Emek ve Dayanışma Günü'nü ülkemin her yerinde kutlamak mümkündür. Peki bu Taksim ısrarı niyedir? Buradaki amaç nedir? Emek ve dayanışmayla Taksim'in ne alakası vardır? 1 Mayıs 1977'deki acıklı ve vahim hadiselerin tekrarı mı planlanmaktadır? Taksim inadının altında yatan hesap nedir?" diye sordu. Emekle, emekçiyle, üretimle, alın teriyle, helal kazançla hiçbir bağ ve bağlantısı olmayan "üç beş haydudun" 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü terörize etme çabasının, emek ve emekçi düşmanlığına hizmet olduğunun altını çizen Bahçeli, "Cumhuriyet Halk Partisi'nin, DEM'in ve marjinal partilerin bu düşmanlığa çanak tutmaları kimin kiminle yol yürüdüğünün tevsik ve teyit edilmiş özetidir." dedi. Taşla, sopayla, flamayla ve fiziken şiddete maruz kalan ancak sabır ve sağlam duruşundan vazgeçmeyerek birilerinin istediği tuzağa düşmeyen Türk polisiyle iftihar ettiğini dile getiren Bahçeli, "Polislerimiz asıl emekçidir, bunu görmeyenler zalimdir, zillettir, cümlesiyle haindir." diye konuştu. "NETANYAHU VE YÖNETİMİ İÇİN HESAP GÜNÜ YAKINDIR" Türkiye'nin, Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail aleyhine açılan soykırım davasına müdahil olma kararının çok önemli bir adım olduğunu ifade eden Bahçeli, "Geçen hafta İsrail'e yönelik ticaretin durdurulması da ülkemizin insani ve vicdani çerçevede ne alırım, ne kaybederim çetelesi tutmadan yaptığı muazzam bir siyasi hamledir. Böylelikle Türkiye'nin İsrail ile ticaretini diline dolayıp fitne çıkaranların hesabı bozulmuştur." yorumunu yaptı. İslam İşbirliği Teşkilatı 15'inci Zirvesi'nde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın İslam ülkelerine yönelik "İsrail'i durdurmalıyız, ya barışla ya da zorla" sözlerinin kararlı ve korkusuz bir mesaj olduğunu ifade eden Bahçeli şöyle devam etti: "Netanyahu ve yönetimi için hesap günü yakındır. Bundan kaçış ve kurtuluş diye bir şey söz konusu değildir. 35 bin masumun dökülen kanı Netanyahu'yu inşallah boğacaktır. Dünyada en sağır edici ses, acı çeken bir mazlumun suskunluğudur. Mazlumun suskunluğunu ise hiç kimse yanlışa yormamalıdır. Hem Türkiye hem de dünyada pek çok ülke zalim İsrail'e karşı ayaktadır. Hazreti Ali'nin dediği gibi mazlumun öç aldığı gün, zalimin zulmettiği günden daha korkunç olacaktır. O gün için geri sayım başlamıştır." İsrail'in Gazze katliamının pek çok ülkede protesto edildiğini hatırlatan Bahçeli, "Demokratik ve meşru gösterilere zorbalıkla karşılık veren, öğrencilere ters kelepçe vuran, gözaltı uygulaması yapan bazı ülkelerin hali pür melali rezalettir, melanettir. Hani nerede özgürlük ve insan haklarına riayet? Hani nerede demokratik haklara saygı? Hani nerede adalet ve hukuka bağlılık? İşlerine gelince insan hakları bilirkişiliği yapan ve bu konuda raporlar ve ev ödevleri hazırlayan ülkelerin, işlerine gelmedi mi hak ve hukuk ihlallerinde sınır tanımamaları utanç duyulacak bir ikiyüzlülüktür." diye konuştu. "GAZZE'YE SALDIRILARI SONLANDIRMA TALEBİNE KAPALI DURMASI SOYKIRIMIN DEVAMINA İŞARETTİR" İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu lehine Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne baskı yapmaya başlayan Batılı ülkelerin insanlık değerleriyle çelişmek şöyle dursun, bu değerlere açık açık cephe aldığının bariz bir gerçek olduğunu kaydeden Bahçeli, "Bizim bu çifte standartçı ahlaksızlığa karnımız tok, yüzümüz dönüktür." dedi. Kahire'de yürütülen ateşkes ve rehine takası anlaşmasının çıkmaza girmesinin çok tehlikeli olduğunu belirten Bahçeli, "Refah'a operasyon tehdidinden geri adım atmayan Netanyahu müzakere sürecini dinamitlemektedir. Gazze'ye yönelik saldırıların kesilmesini açıkça ihtiva etmeyen bir anlaşmanın kalıcı ve kabul edilebilir olması elbette düşünülemeyecektir. İsrail yönetiminin ateşkes çabalarını sabote etmek için beyhude gerekçeler uydurması, esir takasına eşzamanlı olarak Gazze'ye saldırıları sonlandırma talebine kapalı durması soykırımın devamına işarettir. Gazze'de savaşın sona ermesine yanaşmayan Netanyahu'nun bedel ödemesi artık bir insanlık ve hukuk namusudur." değerlendirmesinde bulundu. Birleşmiş Milletler'in acil devreye girmesi ve İsrail askerlerinin işgal edilen bölgelerden ön şartsız çıkması gerektiğinin altını çizen Bahçeli, "Masumlar adına inisiyatif üstlenmesi gereken ABD yönetiminin, Suudi Arabistan ile planlanan savunma anlaşmasına İsrail ile diyalog şartı koyması zulmü cesaretlendiren bir skandaldır. İki devletli çözüme bir destek verip bir burun kıvıran, bugün söylediğini yarın çiğneyen ABD yönetiminin güvenilmez politikaları cinayet ve katliamları maalesef teşvik etmektedir." dedi. Bahçeli, Gazze'nin dünya için turnusol kağıdı olduğunu söyledi. Türk milletinin, onun bunun ne diyeceğine aldırış etmeden, zalimlere ve zulüm tufanına sonuna kadar karşı olduğunu ifade eden Bahçeli, "Her gün bir fincan kahve fiyatının yarısıyla geçinmeye çalışan 1 milyar insandan mütevellit mazlumların sesi, nefesi, hatta demir yumruğu olmak için 'lider ülke Türkiye' diyoruz. Adaletli yaşama, eşit ve hakça paylaşıma, çağa mühür vurmuş bir millet iradesine, tarihi yapan bir devlet haşmetine ulaşmak için 'Türkiye Yüzyılı' diyoruz. Dünyada mıymıntı bir gezgin gibi değil, bir fatih gibi duruş ve devinim göstermek için Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin devamından yanayız." ifadelerini kullandı. MHP Genel Başkanı Bahçeli, "Türkiye Cumhuriyeti yeri ve zamanı geldiğinde, şartlar başkaca bir seçeneğe imkan bırakmadığında, iç ve dış işgalcilere haddini bildirecek, şamarı indirecek, gününü gösterecek dirayetli güce sahiptir." dedi. "DEM'LENENLERİN AYILMASI BİR BAŞKA DÜŞÜNCEMİZ VE TEMENNİMİZDİR" Bahar aylarıyla beraber siyasette de bahar mevsiminin doğuşundan memnuniyet duyacaklarını ifade eden Bahçeli, kutuplaşmak yerine kucaklaşmak gerektiğini belirtti. Ortak akılla hareket ederek Türkiye'nin temel meselelerine kafa yormak, milli birlik ve dayanışmanın muteber imkanlarıyla mesafe almak arzusunda olduklarını kaydeden Bahçeli, Hazreti Mevlana'nın "Duydum ki kapıma gelmiş, tokmak olmadığı için kapıya vurmadan geri dönmüşsün. Bilmez misin, kalp kapısının tokmağa ihtiyacı yoktur, o ancak içeriden açılır." sözünü hatırlattı. MHP Genel Başkanı Bahçeli, "Nitekim kapımıza değil de kalbimize vuranı buyur ederiz. Siyasette köprü kurmak yerine duvar inşa edersek yanlışa düşeceğimizi herkesin idrak etmesinde yarar vardır. Sıkılı yumrukların açılması, çatık kaşların normalleşmesi, sertlik yerine yumuşamanın hakim olması, bunun da sürdürülebilirliği halisane dileğimizdir." ifadelerini kullandı. Dinlenecek sözün doğru olması, milli ve manevi değerlere uygun düşmesinin en makul ve mantıklı yol olduğunu kaydeden Bahçeli şöyle devam etti: "Siyaset kavga arenası değil, konuşma ve düğümleri çözme sahasıdır. Sözün ateşiyle münakaşa ve muharebe etmek yerine; akıl ve ahlaki mutabakat ve müzakereyle Türkiye'mizin yükseliş sürecine herkes destek vermelidir. Türk ve Türkiye Yüzyılı'na müzahir tavır ve tutum geliştirmek her siyasi parti ve siyasetçi için milli sorumluluktur. DEM'lenmek yerine kantı, yani şekerli suyu tercih etmek, bundan da yudum yudum içmek akla en yatkın seçenektir. Sayın Cumhurbaşkanı'mızla CHP Genel Başkanı'nın görüşmesinin esasını es geçip, boş koltukla meşgul olanların boşa ve boşluğa düşmeleri pek tabii kendi bilecekleri bir şeydir. Biz, boşlukla ve boş yapanlarla değil, ülkesi ve milleti için dolu heves ve heyecanları olanların ne söylediğine, neyi hedeflediğine bakıyor, bununla ilgileniyoruz. Ancak bazı kilit mahiyetli tartışma konularıyla ilgili de görüşümüzü paylaşmak istiyoruz. Bir defa siyasetin yumuşama ve normalleşmesinin vasatı Türkiye ve Türk milletinin ortak değerleri, ortak çıkarları, ortak geleceğidir. DEM'lenenlerin ayılması bir başka düşüncemiz ve temennimizdir." Bahçeli, Türkiye'de yargı yetkisini Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerin kullandığını anımsatarak, Anayasa'nın 138 ve 139. maddelerine değindi. Bir davada yargı yetkisini kullananlara baskı yapmanın, talimat vermenin suç olduğunu vurgulayan Bahçeli, bu suçun şikayete bağlı bir suç olmadığına dikkati çekti. Gezi Parkı davasında hüküm alan Osman Kavala'nın yeniden yargılanması ya da serbest bırakılması hususunda kamçılanan sipariş bir sürecin devamlı surette ilerletildiğini belirten Bahçeli, Kavala'nın TCK'nin 312. maddesinde düzenlenen "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldığını anımsattı. Gezi Parkı davasında yargılanan diğer sanıkların da 18'er yıl hapis cezası aldıklarını ifade eden Bahçeli, şöyle devam etti: "Bu kararı veren bağımsız ve tarafsız Türk yargısıdır. Neymiş, CHP Genel Başkanı, Avrupa Parlamentosu'nu ziyaret ettiğinde, 'saati sorunca, sen önce Kavala'yı çıkar' cevabını almış. Anlamadığımız şudur; Sayın Özel'in kolunda saati yok mudur? Haydi yok diyelim, beraberindeki arkadaşlarında da mı yoktur? Sayın Özel'in saati sormak yerine PKK'ya ve FETÖ'ye verilen destekleri muhataplarının yüzüne vurması gerekmez miydi? 'Türkiye hukuk devletidir, yargımız bağımsız ve tarafsızdır' demesi taşıdığı sorumluluğa uygun düşmez miydi? AB'li politikacıların kara propagandasına kulak verip bunları ham haliyle ülkemize taşıyacağına Türkiye'nin egemen devlet onuruna korkusuzca sahip çıkması doğru olmaz mıydı? 'Bırakın Kavala'yı da kanun kaçağı FETÖ'cüleri ve PKK'lıları Türkiye'ye ne zaman teslim edeceksiniz' sorusunu soramaz mıydı? Sayın Özel, saati merak ederse, rahat olsun, bana sorabilir, köstekli saatimi açar, kendisiyle açık açık da paylaşırım." Bahçeli, Kavala sevdalısı bazı kalemşorların da "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayan bir Türkiye, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan bir Türkiye, Avrupa Konseyi tarafından yaptırım tehdidi ile karşı karşıya olan bir Türkiye, peki bu kime yarar?" diye adrese teslim bir soruyla gündem tayin etmeye heveslendiğini belirterek, şunları söyledi: "Ne yapalım, boyun mu eğelim? Yarı sömürge bir ülke olmaya tamam mı diyelim? Avrupa istedi diye adalet ve hukuk şerefini iki paralık mı edelim? Şu iddialara bakar mısınız; 'Gezi davasında ceza verilmesine esas teşkil eden ve ortadan kaldırılmak istendiği iddia edilen Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden kastedilen Başbakan ve Bakanlar Kurulumuymuş. Eğer yapılan itirazlar reddedilirse Gezi sanıkları, karşı çıktıkları anayasa değişikliği ile getirilen sistemden yararlanacaklarmış. Yeni hükümet sisteminde yürütme gücü Bakanlar Kurulu tarafından değil, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi tarafından kullanılmaktaymış. Başbakan ve Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde yaşatılmıyormuş. Suçun mağduru olan hükümet, yasa ve anayasadan çıkarılmış. Ortada mağduru olmayan bir suç kalmış. Mağduru olmayan suç olmazmış.' Emin olunuz, bunları kaleme alan şahıs doğrudan doğruya 'Osman Kavala serbest bırakılmalıdır' dese en azından daha tutarlı ve omurgalı bir açıklama yapmış olurdu."
"DAVAMIZI YARGILAMAK İÇİN KUYRUĞA GİRDİLER" Devletin "millet, ülke, egemenlik" olarak 3 unsuru bulunduğuna ve bunların dayanağının da hukuk olduğuna dikkati çeken Bahçeli, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunun altını çizdi. "Suç eski sistemde işlendi, yeni sistemde geçersizdir" demenin devleti ve milleti bilmeyen, bilse de hasır altı eden tetikçilerin ve kimliksizlerin harcı olduğunu, bunların Gezi'nin gizli adamları olduğunu ifade eden Bahçeli, şunları kaydetti: "Mahut ve malum bir cinayet davasının hazırlanan 145 sayfalık iddianame dolayısıyla, MHP ve Ülkü Ocakları'na iftira atan, kan ve çamur sıçratan alçaklar koalisyonu, ne hikmetse devlet ve millet karşıtlarına kucak açmakta, methiyeler düzmektedir. Hayatlarında tek bir defa ülkücünün hakkını, hukukunu ve haysiyetini gözetmeyen mihrakların partimizi ve Ülkü Ocaklarını bir cinayetle anma teşebbüsleri ayrıca değerlendirilmesi gereken şerefsizce bir saldırganlıktır. 'Bugüne kadar niye iddianame hazırlanmadı' diye sordular. İddianame hazırlandı, 'içi boş' dediler. Davamızı yargılamak için kuyruğa girdiler. MHP olarak beklentimiz şudur; mezkur iddianame ilgili mahkeme tarafından kabul edilip yargılama süreci derhal başlatılmalıdır. Kimin elinde hangi belge ve bilgi varsa mahkemeye sunmalıdır. Hatta şahit olarak dinlenmek isteyenlere mahkeme kapısı açılmalıdır. Televizyon ekranlarında mahkeme yargılanamaz. CHP'sinden İP'ine kadar malum partiler neyi biliyorsa acilen mahkemeye yetiştirmelidir. Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz. Çiğ süt içmeyenin karnı da ağrımaz. Bakalım hukuki süreç Ankara'da mı bitecek, yoksa Pensilvanya'ya mı dayanacak, hodri meydan, hep beraber göreceğiz. Bilinmesini özellikle isterim ki ellerinde binlerce ülkücü şehidimizin kanı olanların feriştahı gelse bizde yaprak dahi kımıldamaz, kımıldamayacaktır." "BU BAHAR DEĞİL, KARA KIŞTIR, FIRTINADIR, DEVLETİN VE MİLLETİN AĞIR YARA ALMASIDIR" Fuzuli'nin "Herkesin bir derdi var, kimi anlatır dilini yorar, kimi susar yüreğini yakar" sözünü anımsatan Bahçeli, "Yüreğimiz yansa da dilimizi bunlara karşı artık yormayacağız." dedi. "Devlette sürekliliği yok sayanların, devlet sisteminin hukuki, tarihi ve siyasi altyapısını kurcalayanların iç işgal cephesinde konuşlandıklarını söylediğimizde yanlış mı yapıyoruz? Hata mı ediyoruz?" diye soran Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkiye'nin itibarını, istikbalini ve saygınlığını Osman Kavala'ya bağlayanlar korkunç bir bühtanın failleri değildir de nedir? Bunlar Soros'un çocuklarıdır. Bize göre bunlar Türkiye'nin istiklal haklarına kasteden azgınlaşmış işbirlikçilerdir. Mahkum olmuş Kavala 'içeride tutuluyor' diye yazıp konuşanlar tek kelimeyle devlet ve millet muhalifidir. Bunların anlayışına göre Türkiye uluslararası baskı ve dayatmalara teslim olmalı, süngü düşürmeli, diz çökmelidir. Bu sefillerin örneklerine maalesef her dönem tesadüf edilmiştir. Fakat Türk devrinde, Türkiye Yüzyılı'nda bunların suyu kesilecek, üredikleri ideolojik bataklık mutlaka kurutulacaktır. Bugün Kavala şakşakçılığı yapanların, yarın terörist Demirtaş'ı, diğer gün ise İmralı canisini gündeme taşımaları mukadderdir. Böylelikle geriye ne devletin hükümranlık kazanımları ne de Türkiye'nin varoluş hakları kalacaktır. İstenen budur. Hedeflenen budur. Proje budur. Ülkemizde siyasi iklimin değişmesi ve baharın gelmesine vurgu yapanların amacı devlet ve millet düşmanlarının serbest bırakılmasıdır. Bu bahar değil, kara kıştır, fırtınadır, devletin ve milletin ağır yara almasıdır. MHP ve Cumhur İttifakı şer ve şirret emel sahiplerine müsaade etmeyecek, sonuna kadar direnecektir." "EN TEHLİKELİ DURUM, DEVLETİN AYAĞA DÜŞÜRÜLMESİ" Bahçeli, sürekli yakınanların, şikayet edenlerin, yıkmanın, bozmanın, kırmanın ve dökmenin çabasında olanların siyaset düşkünü ve acizliğin toplama kampında esir düşenler olduğunu söyledi. Eflatun'un "en tehlikeli durum, devletin ayağa düşürülmesi" ifadesini hatırlatan Bahçeli, bugün hem Türk siyasetinin hem de küresel siyasetin mümeyyiz sorununun bu olduğunu kaydetti. Bahçeli, kendilerini yükseltmek maksadıyla milleti ve devleti ayağa düşürmek için Türkiye düşmanlarının eline avucuna düşenlerin zillette ve farklı platformlarda köhne sıfatlarıyla arzıendam ettiklerinin ortada olduğunu söyledi. Siyasetteki potansiyel ve popüler meselenin yalnızca seçim kazanmakla, koltuk kapmakla, zirveye tırmanmakla sınırlandırılamayacağını, bunlarla sınırlı görülemeyeceğini vurgulayan Bahçeli, millet varlığını, devlet hakkını, insan onurunu şartlar ne kadar ağır olursa olsun savunma ve sahiplenme fazileti gösterenlerin siyaseti adam gibi yapan yüz akları olduğunu belirtti. Bahçeli, demokrasinin, "haksızlığa ve hukuksuzluğa vize vermek, demagojiye ve totolojiye çanak tutmak" olmadığını kaydetti. Yanlışı bilerek yapmanın, sonra da bu yanlışın faturasından korkup gerçeği saklamanın bir telaşın tezahürü olduğunu ifade eden Bahçeli, siyaset tarihinin böylesine telaşlar içinde çırpınan politikacılarla dolu olduğunu belirtti. Totolojinin, "kendini tekrar eden, boş yere nefes tüketen siyaset üslubu" şeklinde tanıtımını yapan Bahçeli, "Totolojinin pençesine düşenler ne bugüne ne de geleceğe dair tek bir söz söylemekten aciz olan, vizyon ve misyon karmaşasına iliklerine kadar batmış bulunan kifayetsizlerdir." diye konuştu. Geleceği ve tarihi gerçekleri tehlikeye sokan siyasi ittifakın mahzeninde milli varlığı ve milli güvenliği hedef alan sinsiliklerin mayalandığını ifade eden Bahçeli, "Düşünmekten vazgeçmiş, gelişmeye sırt çevirmiş, hakikate küsmüş, millete dudak bükmüş, ne var ki sırayı muhasım ve müstevli odaklar alınca ışık diye ateşe koşmayı siyaset ve çözüm zannetmiş güruhun istismar ve ihanete teşne halleri artık tahammül eşiklerini aşmıştır." değerlendirmesinde bulundu. Bugünkü siyasi muhalefetin, kendisini yenilemekten, gelişmelerin hacmini ve hamulesini yorum kuvvetinden çok uzak olduğunu, dahası hiç güven vermediğini belirten Bahçeli, "Bunlar arasında Cumhuriyet'in yeni yüzyılı için dört başı mamur bir tanım getirenini gördünüz mü? Yeni yüzyılı baz alarak Türkiye'nin huzur, güvenlik ve ekonomik refahı için parlak bir teklif paylaşan muhalif siyasetçi cümlesi hiç duydunuz mu? Geleneksel sloganlar dışında, anlattıklarından istikbale dair bir umut hissine kapılanınız oldu mu?" diye sordu. "ÇİZGİMİZDEN, İLKELERİMİZDEN KESİNLİKLE ÖDÜN VERMEYİZ" Cumhuriyet'in 100'üncü yıl dönümünü demokratik, kapsayıcı ve katılımcı yeni bir anayasayla taçlandırmak istediklerini vurgulayan Bahçeli, şu değerlendirmede bulundu: "Gelin görün ki muhalefet partilerinin karşı duruşundan, karşı çıkışından, kısmi tadilatları anayasa teklifi diyerek gündeme taşımaktan başka bir önerisine, bir gayretine şahitlik edeniniz çıktı mı? Toplumdaki değişmeyi fark edemeyen siyasetin devlete şahsiyet kazandıran hukuki çerçeveyi düzenlemesi tarihin hiçbir döneminde söz konusu olmamıştır. Gerçekleri çarpıtan siyaset pratiği, tutsak ve tutuktur. Aynı zamanda amacını kaybetmiştir. Milli amaçlar etrafında kenetlenecekse ne ala, biz her türlü uzlaşmanın şüphesiz yanındayız. Aksi olursa da, hiç kimse kusura bakmasın, çizgimizden, ilkelerimizden, ahlaki duruş ve mücadelemizden kesinlikle ödün vermeyiz."