GÖRÜS - Avrupa'nin krizlerini anlamlandirmak: Esas sebep nedir?Sinan Baykent- Avrupa bugün dünyada hala "kapital" üreten sayili havzadan biri olarak ekonomik liberalizmdeki yozlasmanin siyasal alani iliklerine kadar kusatmasinin basinciyla yüzlesiyor
Sinan Baykent, Avrupa ülkelerinde meydana gelen protestolarla ilgili krizlerin olasi nedenleri ve Avrupali liderlerin bu krizlerle basa çikma yöntemlerine dair degerlendirmeyi AA Analiz için kaleme aldi.
***
Kovid-19 salgini, küresel tedarik zincirinin kirilmasi, Rusya'nin Ukrayna'ya karsi saldirisi, yüksek enflasyon ve uluslararasi bankacilik sisteminden tüten belirsizlik dumanlari derken Avrupa'da ciddi toplumsal sorunlar tetiklendi. Dünyanin halen basta gelen "refah kitasi" Avrupa'da tecrübe edilen yapisal sikismisligin en somut tezahürleri, bir süredir özellikle Birlesik Krallik ile Fransa'da kaydediliyor. Yasa disi göç basliginda muhtelif imtihanlardan geçen Birlesik Krallik ile Cumhurbaskani Emmanuel Macron öncülügündeki emeklilik reformunun sert dalgalarini sokaga tasiyan Fransa, su siralar yasli kitanin bir nevi "kriz üsleri" konumunda.
Birlesik Krallik hükümetleri Brexit sonrasi sekillenen "yeni-eskiye adaptasyon" safhasinda patlak veren yalpalamalarin hincini göçmen veya yerlesik Arnavutlara ve dahi bütün Arnavut ulusuna yönlendirirken, Fransa'da iktidar "sari yelekliler" eylemlerinden beri süregelen sistem karsiti sosyal muhalefete karsi oldukça kati polisiye tedbirlerle mukabele ediyor. Ilk bakista birbirinden kopuk veya ayri gibi gözükse de aslinda bu iki durumu ve vakiayi birbirine baglayan çok fazla faktör var.
- Avrupa'da liberal demokrasinin yozlasmasi
Avrupa'nin demokratik isleyisi içeriden ciddi manada tenkit ediliyor ve baski altina aliniyor. Bunun en önemli sebeplerinden biri kanimca "liberal demokrasi" tahayyülünün ve dahi klasik siyasal liberalizmin - seklen yerinde dursa da - muhteviyat ve fiiliyat noktalarinda büyük arizalar göstermeye baslamasi. Buna es zamanli olarak hem "liberal yozlasma" hem de "liberalizmin yozlastirilmasi" denilebilir. "Liberal yozlasma", liberal-demokratik yönetime ve genel liberal düsünceye nispet eden kisi ve kurumlarin yozlasmasi iken, "liberalizmin yozlasmasi" hadisesi ilk kategoride yer alanlarin dolayli ve dogrudan aksiyonlari neticesinde olusan kavramsal tahribattir. Gerçekten de bugün liberal demokrasi salt bir iddia ve bir paravan gibidir. Ilki bir "ahlaki mesruiyet ve üstünlük" zeminini insa araci, ikincisi ise hakiki metot ve maksat çiftini örtmeye matuf bir perdedir.
Sahi bugün "liberal" karakterini bir yana birakalim, "demokrasi" namina ne kaldi geriye? Temsil kabiliyeti ve temsil kapasitesi anlaminda ne kaldi mesela? Veya karar alma mekanizmalarinin seffafligindan ne kaldi? Bireysel ve kolektif otonom manevra alanlarindan geriye ne kaldi? Sirf Avrupa'da da degil, dünyanin kahir ekseriyetinde son on yillar içinde "asagidaki"lerin, savunmasizlarin ve suskunlarin gerçekliginden tüyler ürpertici derecede uzak bir "teknokratlar oligarsisi" tesis edildi. Baska bir deyisle ekonomik liberalizmin ulastigi çürüme boyutu, siyasal liberalizmi de tüm degerleri, davranis kodlari, velhasil varolus genetigiyle yuttu ve ögüttü.
Bu soguk eko-politik ve dahasi kültürel "kast", küresel düzlemdeki cereyanlarin bir ürünü fakat ayni zamanda da bizzat tetikleyicisi kivaminda. Dolayisiyla güçlü bir "kisir döngü"den bahsetmek mümkün. Hal böyle olunca, mutlakiyete karsi bir tepki mahiyetinde zuhur eden ekonomik ve siyasal liberalizmin kendi felsefesine, hatta dogmalarina uygulanan amansiz bir yikimdan bile dem vurulabilir. Zira bugün liberal argümanin ardina siginip, hatta zaman zaman popülizme basvurup ama gerçekte kendi çetrefilli tahakküm aglarini öncelemekten baska hiçbir gündemi olmayan bir "yönetim zümresi" peydahlanmis vaziyettedir.
- Birlesik Krallik ve göçmen karsitligi
Bu öyle bir seviyeye tirmandi ki, en anti-liberal karakterde kisi ve gruplar dahi klasik siyasal liberalizmin bireysel özgürlük siarina simsiki tutunur hale geldi. Mutlakiyete reaksiyon anlamina gelen kök liberal dürtü, ugratildigi mutasyon ve yozlasma akabinde bir neo-mutlakiyete evrilme noktasina gelerek belki de bu noktayi da asti. Birlesik Krallik'ta Rishi Sunak hükümetinin Içisleri Bakani Suella Braverman'in Kasim 2022'de ülkeye kaçak yollarla giris yapanlarin etnik aidiyet profillemesini yapmak suretiyle ülkenin bir "Arnavut isgali" tehlikesiyle karsilastigini belirtmesi bu baglamda manidardir.
Bir yandan halkin referandumla onay verdigi Brexit kararinin bilinçaltindaki hazimsizligi ve devam eden saskinligiyla istikrarsiz göstergeleri kontrol altina alamamanin yükledigi suçluluk duygusu, diger yandan bu duyguyu örtbas etmeye yönelik kamusal alanda körüklenen Arnavut nefreti ve Arnavutlarin günah keçisi ilan edilmesi, yukarida tasvirini yapmaya çalistigim kisir döngünün müthis bir pratik örnegidir.
Braverman'in söz konusu söylemini takiben onlarca gazete, televizyon kanali ve sosyal medya hesabi tabiri caizse "Arnavut avi"na çikti. Yillardir ülkede yasayan, vatandaslik almis, çalisip vergisini veren Arnavut kökenliler dahi kiskirtmayla hedef alindi, karalandi ve dislandi. Öyle ki, Arnavutluk Basbakani Edi Rama bir açiklama yaparak Birlesik Krallik yetkililerinin suçlarla ve yasa disi göçle mücadelede kendi beceriksizlikleriyle yüzlesmek yerine masumlari ve bütün bir halki nefret nesnesine dönüstürmelerini kinadi. Nitekim Rama, geçtigimiz günlerde Londra'ya yaptigi resmi ziyarette bu görüsünü tekrarladi.
Esas sorun Braverman'in da tipki Sunak gibi Brexit'i ilk anda savunmasindan kaynaklanmiyor. Sorun, ekonomik liberalizmin yönetsel akil ve kudretinin sekteye ugramasi veya iflas etmesi ve bu apaçik manzaranin "hasiralti" edilme gereksinimidir. Tam bu noktada "Arnavut karti" tüm ihtisami ve islevselligiyle devreye giriyor. Kisaca bu durumu, gün geçtikçe siddetlenen "ekmek kavgasi"nin sovenizm yordamiyla manipüle edilmesi, asil sorumlularin ise adeta "buharlastirilmasi" islemi olarak yorumlayabiliriz.
Ekmegini yozlasmis, azginlasmis, tekellesmis, kapitalistlesmis, mutlaklasmis ekonomik liberalizmin ve onun dogurdugu ve besledigi gözcü teknokratlar oligarsisinin degil de Arnavut'un çaldigina inandirilan Ingiliz birey veya kitle "özgür" olmadiginin farkina varabilir mi hiç? Ancak Brexit'i savunan Sunak-Braverman ikilisine itimatta belki bir nebze "teselli" bulabilir.
- Fransa'da protestolar
Fransa'da da meselenin iç yüzü farkli degil. Bugün Macron iktidarinin öngördügü, emeklilik yasinin 62'den 64'e çekilmesine yönelik emeklilik reformuna karsi sokaklari kasip kavuranlarin çogu son Cumhurbaskanligi seçimlerinin ikinci turunda, Marine Le Pen'in sahsinda yeni bir "kahverengi taarruz" yasanmasin diye oyunu Macron lehinde kullandi. Seçimin hemen ertesinde Macron kendilerine "Hep beraber yönetecegiz." sözünü verdi.
Her ne kadar Macron'un aldigi bu risk, kendisinden önce Italya'da Mario Draghi'nin eline yüzüne bulastirdigi ve simdiki Basbakan Giorgia Meloni'ye iktidarin kapilarini açan reforma benzese de neticeye bakmak gerekiyor. Ulusal-muhafazakar Meloni'nin iktidara gelmesinin öze dokunan bir degisiklikler silsilesi getirdigini veya getirecegini sanmiyorum. Fransa'da, olur ya bir gün Macron'un yerine Marine Le Pen gelirse bir degisimin ortaya çikabilecegini de sanmiyorum. Tipki Ingiliz'in Brexit'i savunan Sunak ve Braverman'da "teselli" aramasi gibi, tipki Italyan'in "soldurulan ulusal onuru tekrardan yesertecegini vaadeden" Meloni-Salvini ikilisiyle avunmasi gibi, Fransiz da pekala Marine Le Pen'e bir "gönüllü aldanis"ta bulunabilir.
Ne var ki bu adimlarin bir pansuman degeri dahi hasil degildir.
Avrupa vitrinindeki derme çatma liberal demokrasinin bir müddet sonra halki tatmin etmemesi, hem de tüm yeni süslemelere ve düzenlemelere ragmen etmemesi, çok olasi. Çeliskiler arttikça artiyor, yogunlasiyor ve derinlesiyor. Öyle ki, orijinal liberalizm bile mevcut "gösteris liberalizmi" ile mukayese edildiginde neredeyse bir kurtulus reçetesi addedilebilir mertebeye yükseliyor!
Özetle, Avrupa bugün dünyada hala "kapital" üreten sayili havzadan biri olarak, ekonomik liberalizmdeki yozlasmanin siyasal alani iliklerine kadar kusatmasinin basinciyla yüzlesiyor. Bu kimi zaman "hedef sasirtma" tesebbüsleriyle kimi zaman da düzen içi önlemlerle giderilmeye çalisilsa da siradan insanlarin karin toklugu ve geçim davasi sürekli büyüyor. Ve öyle görünüyor ki, bu düzen geldigi gibi gittikçe büyümeye devam edecek. Mesele daha ziyade bu "dava"nin her krizle güncellenen kapitalist restorasyon ideasina ve onun muhtelif reformizmlerine riza gösterip gösterilmeyeceginde dügümleniyor.
[Sinan Baykent, Siyaset Bilimci]
* Makalelerdeki fikirler yazarina aittir ve Anadolu Ajansinin editöryal politikasini yansitmayabilir.