Gerçekliği tartışma konusu olan biyografik filmler
Gerçekliği tartışma konusu olan biyografik filmler
Biyografi türündeki filmler, gerçekte yaşanan olayları her zaman olduğu gibi yansıtmayabilir, birkaç ayrıntı göz ardı edilebilir. Bir film için "Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır" ibaresi kullanılsa da asla yüzde 100 doğru olmaz... Ancak bir hikayeye gerçeği çarpıtmadan anlatmakla, doğrudan yalan söylemek arasında fark var. Şimdiye kadar yapılan bazı popüler biyografik filmler ya dramatik ayrıntıları abartıyor ya da tamamen uydurma bir gerçeklik üzerine kurulu. İşte o filmlerden bazıları...Şizofreni ve akıl hastalığı gibi rahatsızlıkları bir filmde "görsel olarak" yansıtmak zor bir şey Bu nedenle John Nash'in zihinsel durumu "görsel halüsinasyonlarla" hiç deneyimlemediği bir şekilde süslendi.
Gerçeği tam olarak yansıtmasa da bu en azından hastalığı sinema diline uyarlama açısından anlaşılabilir bir durum. Ancak daha az anlaşılır olan şey Nash ile bir zamanlar matematik bölümü pikniğinde yere fırlatıp ayağıyla boynuna bastırarak şiddet uyguladığı eşi Alicia Larde arasındaki yüceltilmiş aşk.
Başka bir deyişle film, Nash'in muzdarip olduğu akıl hastalığını alıp çok daha kahraman dostu hale getirerek süreçteki her türlü ahlaki belirsizliği etkili bir şekilde ortadan kaldırdı.Marie Antoinette'in en büyük hatası, saçmalıklardan ziyade kasıtlı tarz seçimleri.
Akla kullanılan modern müzik ve renkler geliyor ama filmin asıl sorunu siyasi bağlamı büyük ölçüde göz ardı etmesi ve sadece kraliyet hayatına odaklanması.
Sonuç iyi yapılmış olsa da ortaya "unutulabilir" bir içerik çıkıyor. Ancak genel olarak başrol oyuncunun davranışları, gerçek hayattaki Marie Antoinette'e şaşırtıcı derecede yakın kurgulanmış.Biyografik bir filmde başrol Robin Williams gibi bir efsane olduğunda, temsil ettiği karakterden çok kendisine benzeme ihtimali yüksek. Bu sadece Patch Adams için değil, Günaydın Vietnam'daki DJ karakteri için de geçerliydi.
Patch Adams filmi, gerçek hayattaki doktorun insani yardım çalışmalarına yüzeysel bir şekilde yer verilmesiyle iyi hissettiren bir komediye dönüştürüldü. Adams filmi kendi sözleriyle, "Çocuklarımı ağlattı ancak iyi bir şekilde değil." ifadeleriyle tanımladı.Yönetmen Oliver Stone hiçbir zaman bir dönemin ruh halini yakalamak varken tarihsel doğruluğu tercih eden biri olmadı. Ya da Doors davulcusu John Densmore'un ifadesiyle Stone, "zamanın güzel empresyonist bir tablosunu" yapıyor diyebiliriz.
Densmore filmi beğenirken, klavyeci Ray Manzarek çok daha az affediciydi. Manzarek yönetmen Stone'u, Jim Morrison'ın gerçekte var olandan daha karanlık bir versiyonuna odaklanmakla suçladı. Filmde aktarılanın aksine şarkıcı hiçbir zaman şiddetli krizler yaşamadı veya okulu bırakmadı.Toplum CBGB'ye pek çok yanlış yaptı. Bir zamanların ikonik kulübü kapanmakla kalmadı aynı zamanda konseptinin tek biyografik hikayesi de hem sıkıcı hem de gerçekten uzak.
Bad Brains ve The Dead Kennedys gibi birçok farklı gruptan ikonik siyahi insanları kulübün tarihi açısından önemlerine rağmen hikayeden tamamen çıkarıyor.
Sahibi Hilly Kristal'in kendisi, gerçek hayattaki başarısına rağmen tuhaf bir şekilde başına buyruk bir şekilde gösteriliyor. Ve daha da kötüsü, filmin punk rock türünü tasvir etme şekli utanç verici derecede karikatürize sınırlarda.Çağımızın en büyük gizemlerinden biri, herhangi bir film stüdyosunun Michael Bay'in öldürmeden önce bir adama bir ay boyunca işkence eden iki suçlunun gerçek hikayesini anlatan bir komedi filmi yapmasına neden ve nasıl izin verdiği olacak.
Pain Gain hatalı ve acımasız bir film. Filmde nükteli bir kaza olarak tasvir edilen gerçek hayatta önceden planlanmış çifte cinayet.
Paul Doyle karakteri aslında üç farklı "Sun Gym" çete üyesinin birleşimi. Mark Wahlberg'in oynadığı karakter Daniel Lugo, gerçek hayatta Porto Riko kökenli ve kurban Victor Kershaw ile gerçekte asla arkadaş olmadı.The Elephant Man, Frederick Treves'in anılarının son derece sadık bir uyarlaması. Tek sorun anıların kendisinin pek de doğru olmaması, öyle ki Joseph Merrick'in adı bile yanlış anılıyor.
Ayrıca Merrick'in ajansının neredeyse tamamı elinden alındı. Film onu bir dizi karnaval şovmeninin kölesi olarak tasvir ediyor. Gerçekte ise çoğu zaman bir iş ortağıydı ve işinden geçim sağlıyordu. Bunu düşündüğünüzde, bir kurban haline getirmek için karakterin iş anlayışını elinden almak oldukça aşağılayıcı.Acı deneyimlerden öğrendiğimiz gibi Mark Zuckerberg'den hoşlanmamak için pek çok neden var. Ancak bu nedenlerden biri, Facebook'u eski kız arkadaşını geri kazanmak için kurması değil.
Çünkü aslında The Social Network filmindeki zaman akışında gelecekteki eşiyle zaten çıkıyordu. Çok iyi söylenmiş olsa da platformu eski kız arkadaşı için kurmuş olması büyük bir yalan. Zuckerberg'in kendisine göre filmde doğru olan tek şey karaktere giydirdikleriydi.Thermopylae Muharebesi'nin veya sivri nesnelerle yapılan herhangi bir savaşın gerçek hikayesi şüphesiz ki yeterince dramatiktir. Yani bir film yapımcısının onu daha ilginç kılmak için "savaş gergedanları" icat etmesine gerek yoktur.
Muhtemelen bu filmin pek çok farklı karak
Biyografi türündeki filmler, gerçekte yaşanan olayları her zaman olduğu gibi yansıtmayabilir, birkaç ayrıntı göz ardı edilebilir. Bir film için "Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır" ibaresi kullanılsa da asla yüzde 100 doğru olmaz... Ancak bir hikayeye gerçeği çarpıtmadan anlatmakla, doğrudan yalan söylemek arasında fark var. Şimdiye kadar yapılan bazı popüler biyografik filmler ya dramatik ayrıntıları abartıyor ya da tamamen uydurma bir gerçeklik üzerine kurulu. İşte o filmlerden bazıları...